KISKAÇ: İhanetin Kökü ve Milletin Direnişi
KISKAÇ: İhanetin Kökü ve Milletin Direnişi
Üst düzey bir Türk yetkili meslektaşı Abd’liye sorar;
Sizler devletine ihanet eden hainleri ne yapıyorsunuz?
Cevap nettir;
Bizden olursa öldürüyoruz, başkaları olursa besliyoruz.
Osmanlıda ecdad farklı ırk ve dinden insanla, insan gibi yaşadı.
Tek tük arızalar olsa, hain bulunsa da…
Son yüz ve yüz elli yılda olan kadar olmadı.
İçimizdeki azınlıkların Rum, ermeni,yunan, Yahudi,Hristiyan ve kripto azınlıklar.
Ayrı baş çekince, başlık teklif edilince bir kısmı ya kafa tutmaya veya ihanet etmeye başladı.
Bu milleti ve devleti kıskacı altına almaya ve azınlık hakimiyeti kurmaya başladılar.
Elbette sözüm hepsi için değil, ihanete ortak olanlar için.
Mileli sadıka yani sadık millet olan bir kısım ermeni ihanete ortak oldu ve hatta ortaya Pkk çıktı.
500 yıl önce İspanyadan kovulan yahudilere kucak açtık, kucağımıza pisledi.
Selanikten gelenler Türkiye’nin kaymağını yemeye başladı.
Rumlar İstanbul ve izmirin en güzel yerlerine yerleşti.
Vs…vs….
Oysa bu insanlar kendi devletlerinden görmedikleri rahatlıkları bizde gördüler.
Ticaretleriyle ve ibadetleriyle….
1453 fethinde Bizans saflarında yer alan Lukas Notaras’ın söylediği meşhur sözde; “Konstantinopolis’te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim” diyordu.
Ne oldu da böyle oldu?
Bu hale geldi?
İhanet edip, ihanete ortak olundu?
Hala da devam ediyor.
Ahtapot gibi.
Bir ur.
Adeta kanser hücresi gibi…
**********
Tarihin en büyük imparatorluklarından biri olan Osmanlı, adalet terazisini elinde tutarken, farklı ırk ve dinlerden 77 milleti bir arada yaşatmayı başarmıştı. Çünkü o nizâm, “insan”ı, yaratılmışların en şereflisi olarak görürdü. Gayrimüslimiyle, Türk’üyle, Arnavut’u, Kürt’ü, Boşnak’ı, Ermeni’siyle; herkes bu adalet çadırının gölgesinde nefes alırdı.
Ne zaman ki adalet terazisi dış tesirlerle sarsıldı, işte o vakit “kıskaç” yavaş yavaş kapanmaya başladı.
Sadıktan Hain Doğanlar
Osmanlı’da “Millet-i Sâdıka” diye bilinen bazı topluluklar, bir vakit sonra “millet-i hâin” sıfatını aldı. Oysa ki onların dedeleri, Osmanlı’nın sinesinde huzur bulmuş, malı, ırzı, ibadeti emin kalmıştı.
Ne zaman ki dış güçlerin eli içeriden uzandı, o vakit ihanet tohumu serpildi.
Bir vakit dost görünen azınlıklar, menfaat uğruna silahını efendisine çevirdi. Bu ihanet, yalnız bir kurşun değil; milletin kalbine saplanan bir hançerdi.
Neyzen Tevfik’in dediği gibi:
“Geldikleri gibi gitmediler;
kimi itini bıraktı, kimi bitini,
kimi de piçini bıraktı!..
Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil!”
Bu mısralar bir öfkenin değil, bir hakikatin çığlığıdır.
Çünkü ihanet, kanla değil, karakterle bulaşır.
Ve bu karaktersizlik, yüzyıllar boyu sürmüş bir virüs gibi, bünyemize sızmıştır.
Kıskaç Daralıyor
Bugün de aynı senaryolar, yalnız sahnesi değişmiş şekilde oynanıyor.
Kimi medya eliyle, kimi ekonomi, kimi kültür, kimi inanç üzerinden…
Milletin damarlarına sızan bu “ur”, bünyeyi içten içe kemiriyor.
Her ihanetten sonra millet biraz daha uyanıyor, biraz daha silkeleniyor;
ama düşman da her defasında, yeni bir yüzle, yeni bir isimle çıkıyor karşımıza.
Tarihte Roma çöktü, çünkü içten çürüdü.
Endülüs yıkıldı, çünkü kardeş kavgasına düşürüldü.
Osmanlı zayıfladı, çünkü kıskaç içeriden kapatıldı.
Bugün de o kıskaç aynı.
Yalnız eller değişti, niyet değişmedi.
İhanetin Bedeli, Sadakatin Şerefi
Bu milletin evlatları, ecdadının mirası olan sadakati yeniden diriltmek zorundadır.
İhanet edenin ırkı, dini, rengi değil; kalbinde neyi taşıdığı önemlidir.
Bir kimse bu devlete ve millete ihanet ediyorsa, o kimliğini kaybetmiş demektir.
Bir başkası, bu milletin derdiyle dertleniyorsa, o bizdendir.
Çünkü sadakat, kanla değil, imanla taşınır.
Bu milletin bekası, işte o sadakat zincirine bağlıdır.
Ahtapotun Kolları
Evet, ihanet bir ahtapot gibi.
Bir kolu siyasette, bir kolu medyada, bir kolu ekonomide, bir kolu inançta…
Ama unuttukları bir şey var:
Ahtapotun kolları çoktur ama kalbi yoktur.
Bizimse bir tek kalbimiz var; o da imanla, sadakatle, vatan sevgisiyle atar.
Son Söz
Osmanlı yıkıldı, ama onun maneviyatı hâlâ yaşıyor.
Ecdadın duası, bu milletin damarlarında dolaşmaya devam ediyor.
Kıskaç kapanabilir, ama imanın ve sadakatin eli, o kıskacı kıracak kudrettedir.
Bu millet nice ihanetler gördü, nice darbeler, nice entrikalar…
Ama her defasında küllerinden doğdu.
Çünkü bu milletin mayasında sadakat, sabır ve iman vardır.
Ve unutulmasın:
“İhanetin en büyüğü, sadakate ihanet etmektir.”
Özet:
Bu makale, Osmanlı’dan günümüze kadar süregelen ihanetlerin tarihî ve içtimaî köklerini ele alır.
Osmanlı’nın farklı milletleri adalet içinde yaşattığı, ancak son yüzyılda içeriden gelen ihanetlerin devleti zayıflattığı vurgulanır.
Neyzen Tevfik’in sözleri üzerinden, bugünkü sosyal ve siyasî yapıya ibretle bakılır.
Makale, “kıskaç” metaforu üzerinden; ihanetin bir ur gibi yayıldığını, fakat sadakatin bu milleti ayakta tuttuğunu anlatır.
Sonuçta şu hakikat öne çıkar:
İhanet süreklidir ama sadakat ebedîdir.
Ve bu milletin bekası, o ebedî sadakate bağlıdır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
26/10/2025
![]()